Türkiye-Yunanistan: Doğu Akdeniz’de Umut Işığı
Türkiye-Yunanistan: Doğu Akdeniz’de Umut Işığı
Op-Ed / Europe & Central Asia 7 minutes

Türkiye-Yunanistan: Doğu Akdeniz’de Umut Işığı

Türkiye ile Yunanistan’ı ayıran Ege Denizi bir yıldır alışılmadık bir sakinliğe sahne oldu. Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon keşifleriyle derinleşen deniz egemenliği iddiaları üzerine uzun, tedirgin edici anlaşmazlığın ardından durumun sakinliğe kavuşması olumlu.

Şimdi ise Yunanistan Başbakanı Kyriakos Miçotakis ile Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 7 Aralık tarihinde Atina’da bir zirve gerçekleştirecek. Zirve, iki NATO müttefikinin ilişkilerini geliştirmeleri ve Ege Denizi’ndeki anlaşmazlıkların çözümüne dair görüşmeleri yeniden başlatmaları için 2016 yılından bu yana karşımızdaki en önemli fırsat.

Bölgedeki silahlanma ile Kıbrıs konusunda süregelen anlaşmazlıklara rağmen Türkiye ve Yunanistan bu az bulunur fırsatı iyi değerlendirmeli. Özellikle de Ukrayna ve Gazze savaşları nedeniyle paylaştıkları bölgenin kaderi her zamankinden daha belirsizken…

Akıntı tersine döndü

Zirve, ikili Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi’ni yedi yıl süren uykusundan uyandırmayı başaran yoğun diplomasinin zaferi. 2010 yılında kurulan bu konsey ticaret, turizm ve diğer alanlarda taraflar arasındaki iş birliğini arttırmayı amaçlıyor. Tarafları bu noktaya taşıyan diplomasiye ne elimdir ki bir trajedi umut ışığı oldu. 2023 yılının şubat ayında Türkiye’de meydana gelen depremlerin 50.000’den fazla insanın ölümüne yol açması ve ardından Yunanistan’ı felakete sürükleyen orman yangınları ile seller, taraflar arasında karşılıklı yardım tekliflerine ve aralarındaki buzların çözülmesine vesile oldu.

2023 yılı ortalarında hem Erdoğan hem de Miçotakis yeniden seçildi. Seçim kampanyalarının sonuçlanmasından sonra her iki lider de aralarındaki ilişkileri geliştirmeye yöneldi. Yeni atanan Dış İşleri Bakanları, Türkiye’de Hakan Fidan ve Yunanistan’da Giorgos Gerapetritis pragmatik iki isim ve yetkililerin ifadelerine göre gayet iyi geçiniyorlar. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali üzerine gerilimi düşürme ihtiyacı ve diğer komşularla ilişkileri geliştirme arzusu, tarafları daha da yakınlaştırmış gibi görünüyor.

Üst düzey bir Türk yetkili şöyle diyor:

“Daha önce tecrübe edilen gerginlik döngüsünde sıkışıp kalmak iki taraf için de anca kayıp-kayıp ile sonuçlanabilir. … Yunanistan ile aramızdaki sürtüşmeli ilişkileri geride bırakıp yeni bir sayfa açmak istiyoruz.”

Olumsuz sarmaldan çıkış

Yıllarca süren gerilemenin ardından, ilişkilerin 2020 yazında son on yılların en düşük seviyesine inmesi üzerine söz konusu zirveyle sonuçlanan bir dizi gelişme yaşandı. Türkiye’nin Yunan adaları yakınlarındaki ihtilaflı sulara hidrokarbon arama gemisi göndermesiyle her iki ülke de ordularını yüksek düzeyde alarma geçirdi. Ankara, BM tarafından tanınan Libya hükümeti ile güney Ege suları üzerinde hak iddia ettiği yeni bir deniz sınırı anlaşması imzaladı. Bu anlaşma kapsamına giren yeni deniz yetki alanları üzerinde Yunanistan da hak iddia ediyor. Buna yanıt olarak Atina da Mısır ile kendi deniz sınırı anlaşmasını imzaladı, İsrail ve Kıbrıs Cumhuriyeti ile üçlü bir ortaklık geliştirdi ve Ankara’ya sınırlı yaptırımlar uygulanması için Avrupa Birliği ortaklarını desteğe çağırdı.

2020 yılında iki donanma gemisinin çarpışması ve askeri çatışma riskinin artması üzerine taraflar (NATO ve Almanya’nın teşvikiyle) geri adım attı. 2021 yılında ise bu olayları inişli çıkışlı bir diplomasi izledi ve taraflar Ege sorununun çözümüne yönelik “istikşafi görüşmelere” yeniden başladı.

Bu gelişmelerin ardından Rusya Ukrayna’yı işgali etti. Yanı başlarında ölümcül bir savaşın alevlenmesi üzerine Erdoğan ve Miçotakis, gerilimi yumuşatmak arzusuyla 2022 yılının Mart ayında İstanbul’da bir araya gelerek “değişen Avrupa güvenlik mimarisindeki özel sorumluluklarını” kabul ettiler. İletişim kanallarını açık tutmayı ve bağlarını geliştirmeyi taahhüt eden taraflar, birkaç hafta sonra yaşanan yeni bir olumsuz gelişmeye rağmen prensipte bu uzlaşıda mutabık kaldı.

Ancak gerilim bir kez daha, bu defa silah ticareti konusunda alevlendi. 2022’nin mayıs ayındaki ABD ziyaretinde Miçotakis, Yunanistan’a F-35 jetlerinin satışına yönelik lobi faaliyetleri yaparken bazı haberlere göre Ankara’ya F-16 satışlarının yapılmaması yönünde çabalar gösterdi. Öfkelenen Erdoğan ise “Artık benim için Miçotakis diye biri yok” dedi ve böylelikle Ege sorunu müzakereleri sekteye uğradı. Her iki ülkedeki seçim kampanyalarının milliyetçi coşkusuyla dozu artan söz düelloları ve Ege’deki askeri manevralar, depremlere kadar sürdü.

Adım adım

Genel seçimlerin geride kaldığı bugünlerde hem Yunanistan hem de Türkiye’de Ege sorununda sertlik yanlısı kesimlerden gelebilecek itirazların diplomatik girişimleri sekteye uğratması ihtimali azalmış gibi görünüyor. Pragmatist yetkililer görüşmelerin, tarafların ulusal güvenliklerini ilgilendiren konulardan ziyade öncelikle ortak çıkar alanlarına odaklanması gerektiği konusunda hemfikir.

Bir Türk yetkili “İkili ilişkilerimizde gerçek bir ilerleme sağlamak için iki ila üç yıllık bir penceremiz var" dedi. Yunan yetkililerden de benzer sesler yükselse de Ankara’nın yakın geçmişteki hasmane söylem ve askeri hamlelerinin olumsuz etkisinin süregeldiğini, bu nedenle de şüphelerin üstesinden gelmenin kolay olmayacağını belirttiler. Üst düzey bir Yunan diplomat “Umuyoruz ki Erdoğan fikrini tekrar değiştirmez” şeklinde konuştu.

Her iki ülke hükümetlerinden bakanların da bir araya geleceği zirvede ticaret, turizm, göç, enerji ve ulaştırma konularına odaklanılacak. Örneğin taraflar, Türkiye vatandaşlarının yakındaki bazı doğu Ege Yunan adalarını daha kolay ziyaret edebilmelerini sağlayacak bir “kapıda vize” uygulaması üzerine görüşüyor. Önümüzdeki yıl ikinci bir köprünün inşası de dahil olmak üzere sınır geçişlerinin iyileştirilmesine yönelik çalışmaların Selanik-İstanbul hattını da geliştirmesi bekleniyor. Görüşülen diğer girişimler arasında elektrik bağlantılarını genişletmek ve doğal afetlere ortak müdahale gibi konular da var.

Tüm bu çabaların çetrefilli Ege sorununa ilişkin müzakerelerin önünü açıp açmayacağı belirsizliğini koruyor. Yunanistan Dışişleri Bakanı Gerapetritis, kasım ayı ortasında yaptığı açıklamada “Bu, komşuluk ilişkilerimizde uzun sürecek bir sükûnet ve huzur inşa etmeye yönelik bir fırsat” şeklinde konuştu. “Bu meseleyi adım adım ele alacağız.” Üst düzey bir Türk yetkili de Kriz Grubu’na benzer ifadelerde bulundu: “Çetrefilli konuları ele almak için acele etmiyoruz, öncelikle karşılıklı yarar sağlayacak alanlara odaklanacağız. ... Bunun bizi hangi noktaya götüreceğine bakacağız.” Ancak iki tarafta da sertlik yanlısı kesimlerin varlığı ve nüfuzu, özellikle önemli tavizler verilmesi konusunda her iki liderin de manevra alanını daraltıyor.

Zirve öncesinde Erdoğan, Miçotakis, Dışişleri Bakanları ve Yardımcıları birkaç kez “pozitif gündem” çerçevesinde bir araya gelerek daha iyi bir iş birliğine yönelik muhtelif konuları ele aldılar. Mayıs ayında taraflar iyi niyet göstergesi olarak karşılıklı askeri tatbikatları iptal etti. Askeri görüşmeler yeniden başlatılarak Kasım ayında askeri güven artırıcı önlemlerin yeniden hayata geçirilmesi ve bir izleme mekanizmasının kurulması konularında anlaşma sağlandı.

Tecrübeli bir Yunan analist ise azınlıkların taleplerinin karşılanması ve kültürel alanlardaki adımlar ile bu tür tedbirlerin askeri olmayan alanları da kapsayacak şekilde genişletilebileceğini ifade etti: “Türkiye’deki Rum Ortodoks kiliselerinin ve Yunanistan’daki camilerin restorasyonu üzerine çalışmalar yapılabilir. Bu girişimler AB tarafından finanse edilebilir. … Buna benzer adımlar sembolik değer taşımanın yanı sıra insanların gündelik hayatından oldukça kopuk ilerleyen diplomatik süreç için de daha fazla kamuoyu desteği sağlayabilir.”

Daha çetrefilli meseleler

Kolay kazanım alanları olabilecek bu konuların yanı sıra daha çetrefilli sorunlar da var: Taraflar onlarca yıldır birbirlerini ayıran Ege Denizi’ndeki egemenlik hakları konusunda anlaşamıyor; gerek karasuları, deniz yetki alanları gerekse de hava sahası gibi konularda ayrışıyorlar. Bir diğer önemli engel ise Kıbrıs meselesi. Son zamanlarda artan silahlanmanın yanı sıra şimdi de Gazze savaşında Atina’nın İsrail’e verdiği güçlü destek karşısında Ankara’nın İsrail’e yönelik yüksek sesli eleştirileri ise diğer önemli meselelerden.

Yıllarca süren gerginlik, taraflar arasındaki silahlanma yarışını körüklemiş gibi görünüyor. Yunanistan savunma harcamalarını giderek daha da artırdı, yeni savaş gemiler, yeni savaş uçakları satın aldı ve askeri üslerini genişletti. Yunanistan’ın ABD ve Fransa ile yaptığı savunma alım anlaşmaları, Batı’dan kısmi savunma sanayi satış kısıtlamalarına maruz kalan Ankara’yı rahatsız etti. Haziran ayında Erdoğan şöyle konuştu: “Sayın Başbakan [Miçotakis] bu silahlanmayı bırakın artık. Yani bu silahlanmayla nereye varacaksınız?” Bazı Türk yetkililer Yunanistan ile NATO üyesi ülkeler arasındaki savunma sanayi iş birliğinin Ege’deki güvenlik dengesini bozabileceğinden endişe duyuyor.

Ankara, Yunanistan’ın Doğu Ege adalarına giderek artan bir şekilde asker ve askeri teçhizat konuşlandırdığını ifade ediyor. Üst düzey bir Türk yetkili “Kıyılarımıza birkaç kilometre mesafedeki adaların silahlandırıldığını görüyoruz” dedi. Ankara 20. yüzyılda imzalanan uluslararası anlaşmalar uyarınca bu adaların gayri askeri statüde olması gerektiğini savunuyor.

Ankara, Yunanistan’ın karasularını altı deniz milinden on iki deniz miline çıkarmasını savaş sebebi addediyor.

Yunanistan ise buna karşı çıkıyor ve askeri varlığının Türkiye’ye karşı caydırıcı bir unsur olduğu değerlendirmesini yapıyor. Ankara, Yunanistan’ın karasularını altı deniz milinden on iki deniz miline çıkarmasını savaş sebebi addediyor ve Yunanistan’ın hak iddia ettiği geniş kıta sahanlığının kendisini dar bir deniz yetki alanına hapsedeceğinden endişe ediyor. Atina, uluslararası deniz hukuku uyarınca karasularını genişletmenin “egemenlik hakkı” olduğunu ileri sürse de bugüne kadar böyle bir adım atmadı.

Bölünmüş olan Kıbrıs adası üzerindeki anlaşmazlıklar da hâlen sürmekte. Son yıllarda Kıbrıs Cumhuriyeti’nin (Ankara, “Kıbrıs Rum Kesimi” olarak ifade etmektedir), Kıbrıslı Türklerin söz hakkına riayet göstermeksizin sürdürdüğü hidrokarbon arama çalışmaları nedeniyle, gerilim daha da tırmandı. Taraflar arasında resmî müzakerelerin yeniden başlatılmasına yönelik girişimler halihazırda tıkanmış durumda. 2004 yılında BM arabuluculuğunda geliştirilen adanın yeniden birleştirilmesi planını Kıbrıslı Türkler onaylarken Kıbrıslı Rumlar reddetmişti. Buna rağmen Kıbrıs Cumhuriyeti 2004 yılında AB üyesi olmuştu. Kıbrıslı Rumlar federasyona yönelik görüşmelerin devamından yanayken Ankara ve fiilî “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” hükümeti müzakerelerin iki devletli çözüm etrafında yürütülmesini talep ediyor. Henüz bir uzlaşıya varılmamış olsa da resmî müzakerelerin yeniden başlatılması amacıyla bir BM temsilcisinin atanmasına yönelik görüşmeler sürüyor.

Yunan ve Türk yetkililer ikili ilişkilerini Kıbrıs sorunundan bağımsız olarak ilerletme hedefinde olsalar da, iki taraftaki sertlik yanlısı kesimler için Kıbrıs meselesi öncelikli konulardan biri olmaya devam ediyor. Bir Yunan diplomat “Yunan halkı Kıbrıs’ta olanlara karşı hassas” seklinde konuştu: “Adada gerginlikler tırmanırken Ege’deki ihtilafımız konusunda kayda değer bir ilerleme hayal etmek kolay değil.” Ağustos ayında Kıbrıslı Türklerin adadaki BM ara bölgesinde başlattığı yol inşa çalışmaları sebebiyle kısa süreli bir gerilim yaşandı.

Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkilerin seyrini öngörülmez hâle getiren bir diğer gelişme ise Gazze’de yaşanan savaş. Yunanistan ile birlikte çoğu Batı ülkesinin aksine Türkiye Hamas’ı terör örgütü olarak tanımlamıyor ve İsrail’in 7 Ekim saldırılarına verdiği tepkiyi orantısız olarak nitelendirerek kınıyor. Türkiye ve İsrail arasında birkaç yıldır devam eden normalleşme adımları şu anda sekteye uğramış gibi görünüyor.

Ankara, özellikle Doğu Akdeniz’deki bölgesel izolasyonundan kurtulmak için söz konusu normalleşme yolunu izlemişti ve beş yıllık bir aradan sonra geçtiğimiz yıl tam diplomatik ilişkiler yeniden tesis edilmişti. Pek çok olası senaryo arasından birinde, İsrail ile Türkiye arasında ayrışmanın derinleşmesi, Ankara’nın bölgesel izolasyon korkularını tekrar artırabilir ve İsrail’e güçlü destek veren Yunanistan ile ilişkilerini yeniden gerebilir. Yunanistan ve İsrail, Batı destekli bir platform olan Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nun yanı sıra yeni bir ticarî girişim olan Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru’nun da ortak üyeleri. Türkiye her iki oluşuma da dahil değil.

Siyasi irade devam ettiği sürece…

Türkiye ve Yunanistan arasındaki bu anlaşmazlıklar, kararlı şekilde irade sergiledikleri sürece ilişkilerin ilerletilmesine engel olmayacaktır. Bu hafta gerçekleşecek olan söz konusu zirve, tarafların iradelerini yeniden teyit etmeleri, güven inşa etmeleri ve daha çetrefilli meseleleri ele almanın önünü açmaları için bir fırsat sunuyor. Taraflar mevcut olumlu gidişatın devam etmesine yönelik çaba sarf etmelidir. Aralarındaki diplomasinin yeniden sekteye uğraması durumunda gitgide istikrarsızlaşan bölgede daha tehlikeli bir çıkmaz ile karşı karşıya kalınabilir. Özellikle Gazze ve Ukrayna’daki savaşlar nedeniyle gerek Türkiye gerek Yunanistan gerekse Doğu Akdeniz’de itidali teşvik etmeye çalışan AB ve ABD, 2020 krizinin tekrarlanmasını, hatta daha kötüsünün yaşanmasını istemez. Neyse ki haberler şimdilik iyi: Bu olasılık hâlâ hayli uzağımızda.

Subscribe to Crisis Group’s Email Updates

Receive the best source of conflict analysis right in your inbox.