Report / Europe & Central Asia 4 minutes

Türkiye ve PKK: Barış Sürecini Kurtarmak

  • Share
  • Kaydet
  • Yazdır
  • Download PDF Full Report

Yönetici Özeti

pKürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) Türkiye devletine karşı 30 yıldır sürdürdüğü silahlı mücadelesini sona erdirecek barış süreci, bir dönüm noktasına ulaştı. Ya taraflar yıllardır süren çabaları heba edecekler ve barış süreci çökecek ya da gerçek bir uz­laşmaya bağlı kalacaklar ve süreç hızlanacak. Ancak halen, hükümet bir seçim daha kazanmak, PKK ise ülkenin çoğunlukla Kürtlerden oluşan güneydoğusunda devlet benzeri yapılar kurmaya devam etmek için zaman kazanmaya çalışıyorlar gibi gözüküyor. Öte yandan, aralarındaki gerilim endişe verici şekilde artmakla birlikte, ülke içinde halihazırda çok az sayıda aşılması imkansız engelle karşı karşıyalar ve hâlâ iki tarafta da süreci destekleyen güçlü liderler mevcut. Öncelikle barışa ulaş­madan, başta Irak ve Suriye’deki İslam Devleti olmak üzere ortak düşmanları olan cihat tehdidiyle mücadelede işbirliği yapmaları mümkün değil. Ateşkes ihlallerinin artması, kentlerdeki huzursuzluklar, ve bölgesel çatışmalar dolayısıyla Türkiye’ye taşan aşırı İslamcılık, bu hedefe ulaşmadaki gecikmenin maliyetini ortaya koyuyor. İki taraf da dış bahaneleri ve içerdeki durağanlığı bir kenara koymalı ve temel sorunları olan ülke içindeki Türkiye-PKK çatışmasında uzlaşmaya varmalı.

Birbirlerini kesin olarak yenemeyeceklerini idrak eden iki taraf, silahlı çatışmaya son vermek istediklerini ifade ediyor. Hükümet, kısa süre önce PKK’nın ateşkesine süreçte gerçek bir ilerlemeyi mümkün kılacak ciddi bir yasal çerçeveyle karşılık verdi. Ancak iki taraf da halihazırda birbirlerine karşı sürdürdükleri sert söylemi terk etmeli ve güven inşa etmeliler. Ortak nihai amaçlarını belirlemek için daha fazlasını yapmalılar ve zorlu olması beklenen uzlaşmalara kamuoyu nezdinde gerçek bağlılık­larını göstermeliler. Mevcut barış sürecinin ayrıca daha kapsamlı bir gündeme, daha acil bir takvime, toplumun daha fazla katılımına, karşılıklı anlaşmaya varılmış temel kurallara ve gözetim kriterlerine ihtiyacı var. Taraflar, değişen gelişmelere yanıt verdikçe süreç evriliyor ve uzun vadeli bir stratejiden ziyade inisiyatifler silsilesine dönüşüyor.

Bunu kamuoyu önünde ayrıntılarıyla ifade etmiş olmasalar da, tam müzakerelere başlamaları demek Türkiye ve PKK’nın koşullu bir af, geçiş döneminde adaleti sağlayacak yasalar ve bir hakikatleri araştırma komisyonu üzerinde uzlaşmaları anlamına gelecek. Türkiye açısından bu, devletin geçmişteki hatalarını telafi etmede ve kurbanlara tazminat vermede daha açık olmanın yanı sıra barışın geri dönülmeyecek şekilde sağlanması durumunda PKK üyelerinin Türkiye’deki yasal Kürt partilerine katılabilmeleri ve PKK’nın cezaevindeki lideri Abdullah Öcalan’ın nihayetinde serbest bırakılabilmesi de dahil olan senaryoları kabul etmeye hazır olması anlamına geliyor. PKK açısından ise kendi yaptığı hak ihlallerinin sorumluluğunu kabul etmesi, her türlü şiddeti ve yasadışı eylemi sonlandırması ve kınaması, Türkiye sınırları içindeki tüm unsurlarının tamamen silahsızlandırılmasını nihai hedef olarak açıkça ilan etmesi, güneydoğuda paralel oluşumlar yaratmaya dair tüm çabalarına son vermesi, ve bilhassa PKK ile aynı fikirde olmayanlar başta olmak üzere, Türkiye’deki farklı Kürt gruplarını süreçte paydaşlar olarak dahil etme isteği göstermesi anlamına geliyor.

Belirgin taahhütler veya birbiriyle örtüşen nihai hedefler olmasa da sürecin ken­disi tüm ülke için yarar sağladı. Bu nedenle katı tutum yanlısı Türk ve Kürt seçmen­ler nezdinde kısa vadeli siyasi kazanımlar uğruna tehlikeye atılmamalı. En önemlisi, birkaç kez ihlal edilmesine rağmen PKK’nın Mart 2013’te tek taraflı olarak ilan ettiği ateşkes, büyük ölçüde sürdürüldü ve ölümlerin sayısını önemli düzeyde azaltarak güven inşa edilmesine katkıda bulundu. İki taraf da sürecin tamamen çökmesini istemiyor. Hükümet, bu yıl yapılan yerel ve cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında asker cenazeleriyle uğraşmak zorunda kalmadı ve en azından 2015’in ortasında yapılacak milletvekili seçimlerine dek görece sakinliğin sürmesine ihtiyaç duyuyor. Bu süre zarfında PKK, güneydoğudaki kentlerde gücünü pekiştirebildi ve uluslararası ve ulusal düzeyde daha önce olmadığı kadar meşru zemin elde etti.

PKK ile bağlantılı grupların Suriye ve Irak’ta Kürtleri cihatçılara karşı korumak için savaşması nedeniyle, PKK’nın tamamen silahsızlanması ve militanların tasfiyesi ancak Türkiye sınırları içinde gerçekçi olabilecek. Türkiye ve PKK güven arttırıcı önlemleri başarılı biçimde sergilerlerse Suriye sınırında PKK yanlısı grupların bulun­ması, Türkiye’ye cihatçı veya diğer düşman akımlar karşısında yardımcı olabilir ve komşuları üzerindeki nüfuz alanını daha fazla genişletmesini sağlayabilir. Dahası, eğer Türkiye kendi toprakları içinde faaliyet gösteren silahlı PKK unsurlarına bölge devletlerinin gelecekte yardım ve yataklık yapması riskine karşı içteki konumunu güçlendirmek istiyorsa, Kürtçe konuşan vatandaşlarıyla bir an önce uzlaşmaya varması onun çıkarına olacaktır. Gerek Türk yetkililer gerekse Kürt siyasiler, İslam Devleti yerine birbirlerini tercih ettiklerini kapalı toplantılarda dile getiriyorlar. Ancak iki taraf ülke içinde fiilen savaşıyorken, Türkiye dışında örneğin Suriye veya Irak’ta Kürt bölgelerini kuvvetlendirmek gibi hedeflere yönelik işbirliği yapmalarını tahayyül etmek imkansız.

Orta Doğu’dan sıçrayan ihtilaflar Türkiye’nin eski etnik, mezhepsel ve siyasi fay hatlarını yeniden ortaya çıkarma tehlikesi taşıyorken, hükümet ve PKK, barış sü­recinin devam ettirilmesinin ötesinde ortak bir nihai hedef gütmeliler. Hükümet, güven ortamı yaratacak yasal ve siyasal koşulları, süreci ve ortamı yaratmalı. Ancak PKK’nın da silahsızlanmaya, siyasi bir gruba dönüşmeye hazır demokratik bir aktör olabileceğine dair Türk, Kürt ve uluslararası kamuoyunu ikna etmesi gerekiyor. Türkiye’deki Kürt ulusal hareketi şayet barış istiyorsa, aynı anda hem silahlı bir muhalif güç hem de yönetim sorumluluğuna aday olmayı sürdüremez. Hareket ne tür bir yerinden yönetim istediği konusunda da açık olmalı. Bir anlaşma, iki taraftan da taviz gerektirecek. Ancak bu şekilde Türkiye, uzun süren iç çatışmanın yükünü si­lahlı kuvvetlerin, ekonomisinin, demokratikleşme çabalarının ve sınırlarının güven­liğinin omzundan alabilir. Benzer biçimde, silahlı mücadelesine son vermesi, PKK için Kürt seçmenlerini Türkiye’nin yasal siyasi sisteminde temsil edebilmesinin ve ülke içindeki herkes için demokratik haklar olarak ifade ettiği hedefine ulaşabilme­sinin tek yolu olarak ortaya çıkıyor.

Executive Summary

The peace process to end the 30-year-old insurgency of the Kurdistan Workers’ Party (PKK) against Turkey’s government is at a turning point. It will either collapse as the sides squander years of work, or it will accelerate as they commit to real convergences. Both act as if they can still play for time – the government to win one more election, the PKK to further build up quasi-state structures in the country’s predominantly-Kurdish south east. But despite a worrying upsurge in hostilities, they currently face few insuperable obstacles at home and have two strong leaders who can still see the process through. Without first achieving peace, they cannot cooperate in fighting their common enemy, the jihadi threat, particularly from the Islamic State in Iraq and Syria. Increasing ceasefire violations, urban unrest and Islamist extremism spilling over into Turkey from regional conflicts underline the cost of delays. Both sides must put aside external pretexts and domestic inertia to compromise on the chief problem, the Turkey-PKK conflict inside Turkey.

Related Content

Importantly, the two sides, having realised that neither can beat the other outright, say they want to end the armed conflict. The government has now matched the PKK’s ceasefire with a serious legal framework that makes real progress possible. But both sides still exchange harsh rhetoric, which they must end to build up trust. They must do more to define common end goals and show real public commitment to what will be difficult compromises. The current peace process also needs a more comprehensive agenda, a more urgent timeframe, better social engagement, mutually agreed ground rules and monitoring criteria. It is evolving as sides respond to changing practical considerations, making the process less a long-term strategy than a series of ad hoc initiatives.

Although they have not publicly outlined this in detail, full negotiations will mean Turkey and the PKK eventually have to agree on a conditional amnesty, laws to smooth transitional justice and a truth commission. For Turkey, this will require more openness to offering redress for the state’s past wrongdoings and reparations for victims, as well as a readiness to accept scenarios in which – if and when peace is irrevocably established – PKK figures can join legal Kurdish parties in Turkey and jailed PKK leader Abdullah Öcalan might one day be freed. For the PKK, it means accepting responsibility for its own abuses, ending and denouncing all violence and illegal activities, declaring an end goal of full disarmament of its elements within Turkey’s borders, giving up all attempts to create parallel formations in the south east, and demonstrating readiness to include Turkey’s different Kurdish factions, particularly those that do not agree with the PKK, as stakeholders in the process.

Even in the absence of clear commitments or matching end goals, the process itself has proved to be useful for the entire country and should not be jeopardised to score short-term political points with hardline Turkish and Kurdish constituencies. Most importantly, despite several breaches, the PKK’s unilateral ceasefire since March 2013 has largely held, drastically reducing casualties and contributing to building confidence. Neither side wants to see the process collapse. The government did not have to deal with soldiers’ funerals during this year’s municipal and presidential elections, and needs the relative calm to continue at least until parliamentary polls in mid-2015. Meanwhile, the PKK has been able to build up its strength in south-eastern towns and acquire unprecedented international and domestic legitimacy.

The involvement of PKK-affiliated groups in defending Kurds in Syria and Iraq against jihadis makes full PKK disarmament and demobilisation only realistic within Turkey’s borders. Moreover, if Turkey and the PKK roll out successful confidence-building measures, the presence of pro-PKK groups along its Syrian border could actually help Turkey against jihadi or other hostile advances and expand its zone of influence in its neighbourhood. Conversely, if Turkey wants to strengthen its domestic position against a future risk of regional states aiding and abetting armed PKK elements operating on its territory, it has an interest in reaching an agreement with its Kurdish-speaking population as soon as possible. Both Turkish officials and Kurdish politicians privately say they prefer each other to the Islamic State. But it is impossible to imagine cooperation outside Turkey – to reinforce Kurdish areas of Syria or Iraq, for instance – while the two sides are basically at war at home.

As spillover from Middle East conflicts open up dangerous old ethnic, sectarian and political fault lines in Turkey, the government and the PKK must seek a common end goal that goes beyond a mere maintenance of a peace process. The government must create the legal and political conditions, process and context that will build confidence. But the PKK also needs to convince Turkish, Kurdish and international opinion that it can be a democratic actor, ready to disarm and transform into a political group. If it desires peace, the Kurdish national movement in Turkey cannot continue to be both an armed opposition force and a candidate for governmental responsibility, and must be clear on what kind of decentralisation it seeks. This deal will need compromise from both sides. Only in this way can Turkey shift a longstanding burden of civil conflict off the back of its armed forces, its economy, democratisation efforts and the security of its borders. Likewise, an end of the insurgency is the only way the PKK will be able to come home to represent its Kurdish constituency inside Turkey’s legal political system, and achieve its stated goal of democratic rights for all in the country.

Subscribe to Crisis Group’s Email Updates

Receive the best source of conflict analysis right in your inbox.