Report / Europe & Central Asia 5 minutes

Türkiye: PKK’nın Silahlı Mücadelesine Son Vermek

  • Share
  • Kaydet
  • Yazdır
  • Download PDF Full Report

Özet

Şiddetin aniden artması, Kürdistan İşçi Partisi’nin (Partiya Karkerên Kurdistan, PKK) 27 yıldır devam eden silahlı mücadelesine müzakere yoluyla son verilmesi planlarını suya düşürdü. Türkiye’de Haziran ortasında yapılan seçimlerden bu yana çatışmalarda 110’dan fazla kişi öldü, ülke çapındaki etnik sürtüşme fikirleri sertleştirdi, hükümet PKK üslerini bombalamaya ve yakın zamanda kuzey Irak’a bir kara harekâtı gerçekleştirmekten söz etmeye başladı. PKK, yeni terör saldırıları dalgasına bir an önce son vermeli ve Türk makamları, her türlü şiddeti durdurmak amacıyla bu tırmanışı kontrol altına almalı. Sıcak savaş ve askeri taktikler, Kürt sorununu 1990’larda çözemedi ve şimdi de çözemeyecek. Çözüme, geçtiğimiz on yılda yapılan ve Türkiyeli Kürtlere eşit haklar vermeyi kısmen başaran anayasa, dil ve hukuk alanlarındaki reformları daha da ileri götürerek ulaşılabilir ancak. Son zamanlardaki şiddet göz önünde bulundurulduğunda olumlu bir dinamiğe geri dönmek için iki tarafın da zihinsel olarak somut ve stratejik bir atılım yapması gerekiyor. İki taraf da kendisinin 1984’ten bu yana 30.000’den fazla insanın ölümüne neden olan silahlı çatışma sarmalına kapılmasına izin vermemeli.

Türkiyeli Kürtlerin milliyetçi hareketi, Türkiye içinde yasal ve şiddetten uzak bir mücadeleye kati olarak angaje olmalı ve seçilmiş temsilcileri, Türkiyeli Kürtlere uzun süredir tanınmayan evrensel haklarını verebilecek ülke çapındaki reformların yapılabileceği tek yer olan meclisteki yerlerini almalılar. Türk makamları, tüm Türkiyeli Kürtleri tam saygı gören vatandaşlar olduklarına ikna edecek olan radikal yasal, toplumsal ve siyasal önlemleri hayata geçirmeliler. Şiddet yanlısı olmayan milliyetçilere ulaşmalılar ve cezaevindeki lider Abdullah Öcalan da dahil olmak üzere PKK ile uzun süredir devam eden silah bırakma müzakerelerini terk etmemeliler. PKK’nın son zamanlardaki saldırılarını önlemek için kararlılıkla hareket etmekte haklı olsalar da yetkili makamlar, göze göz dişe diş tavrı nedeniyle tırmanan şiddetin tuzağına düşmekten kaçınmalılar. Türkiye’nin kuzey Irak’taki PKK kamplarına karşı yaptığı pek çok büyük harekât geçmişte hiçbir şeyi çözemedi. Daha güçlü taraf olan yetkili makamlar, bunun yerine çatışmaya son vermek için fırsatlar yaratmakta öncülük etmeli.

İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) geliştirdiği Demokratik Açılım vaatleri, 2009’un sonlarından itibaren tüm eksikleri, hataları ve başarısızlıklarına rağmen ilerisi için en iyi yol olmayı sürdürüyor. Bu çaba, yüzde 15-20 olduğu tahmin edilen Kürtçe konuşan nüfus ile devlet arasındaki çatışmanın açtığı yaraları iyileştirmek üzere Türkiye’nin yaptığı en güvenilir girişim olarak kabul ediliyor. Elinizdeki raporda Kürtçe televizyon yayınına erişimin genişletilmesi, Kürtçe konuşma yapabilme hakkının yasada yerini alması ve Türkiye’deki cezaevlerinde işkencenin neredeyse tamamen ortadan kaldırılmasının gözetilmesi de dahil olmak üzere bu girişim kapsamında şimdiye dek atılan ondan fazla somut adım ayrıntılarıyla ele alınıyor. Diğer adımlarsa Kürt şehirlerinde yeni bir özgürlük hissine, Öcalan ile üst düzey görüşmeler yapılmasına ve Kürtlerin çoğunlukta olduğu güneydoğuda federal bir yapının uygulanmasını veya tam barışın ardından Öcalan’ın cezaevi koşullarının değişmesi gibi önceleri konuşulması yasak olan fikirlerin anaakım yorumcular tarafından tartışmaya açılabilmesine yol açtı.

Silahlı mücadeleyi sona erdirmek üzere yine görüşülmekte olan bir anlaşmanın ana hatları – savaşa son verilmesi, önemli yasa değişiklikleri yapılması, af ve Türkiyeli Kürtlerin yasal Türk sistemi içinde çalışmayı kabul etmeleri – her iki taraf için de en iyi uzun vadeli sonuç olmayı sürdürüyor. Ne var ki bu reformları yaparken yetkili makamlar, seçilmiş belediye başkanları ve milliyetçi parti üyeleri de dahil yüzlerce Türkiyeli Kürt milliyetçiyi tutukladı. 3.000’den fazla milliyetçi aktivist, parmaklıklar ardında ve bunların pek çoğu, AKP’nin sorumlu olduğu yasalar yürürlükteyken fikirlerini şiddete başvurmadan açıkladıkları için “terörist” olarak ceza almış durumdalar. Öte taraftan Demokratik Açılım’ın köşe taşı olması gereken adım, yani Ekim 2009’daki çığır açıcı PKK affı, Türkiyeli Kürt milliyetçilerin bunu propaganda amacıyla kullanması üzerine başarısızlıkla sonuçlandı.

AKP’nin nispeten açık fikirli yaklaşımı, partinin Türkiyeli Kürtlerin oylarının yarısını kazanmasını sağladı; ancak hükümetin daha da ileri gitmesi ve diğer yarısını ve onların temsilcileri olan Kürt milliyetçi hareketindeki karar alıcıları da sürece tam anlamıyla dahil etmesi gerekiyor. Kürt dillerine ve kültürüne saygılı eğitim seçenekleri sunmalı ve Kürt milliyetçileri terörist diye haksız yere cezaevine gönderen yasaları yeniden kaleme almalı. Ayrıca politikalarının tüm askeri, hukuki makamlar ve devlet organları tarafından tam olarak uygulanmasını garanti altına almalı. Aksi takdirde Haziran 2011 seçimlerinden sonraki gelişmelerin gösterdiği üzere milliyetçiler ikna olmaktan uzak ve tehdit altında hissedecek ve uzlaşmaya dayalı bir çözüme ulaşmaya hazır olmayacaklar.

AKP’li liderler ayrıca, Kürt sorununu çözmede reformun elzem olduğu, evrensel hakların verilmesinin taviz demek olmadığı, Türkçe’nin ülkenin resmi dili olarak zarar görmediği, hemen hemen tüm Türkiyeli Kürtlerin birleşik bir Türkiye’de yaşamaya devam etmek istedikleri yolunda genel Türk kamuoyununu ikna edebilmek için seslerini yükseltmeliler. Hükümet, güvenlik güçlerine PKK’lı militanları öldürmekten ziyade mümkün olduğunca canlı yakalamaları yönünde emir vermeli ve yasal Kürt milliyetçi partisini en geniş kapsamda sürece dahil etmeli.

Öte taraftan PKK ise saldırılarına derhal son vermeli. Daha geniş anlamdaki Türkiyeli Kürt milliyetçi hareketinin, sivilleri, memurları ya da devriye gezen polis veya askerleri hedef almanın, Kürtlerin arzuladığı ve hak ettiği daha fazla hakkı elde etmelerini sağlamasının mümkün olmadığını açıkça ortaya koyması gerekiyor. Bunun yerine daha ziyade Barış ve Demokrasi Partisi’nden (BDP) seçilen milletvekilleri, meclisteki yerlerini almalı ve hükümetin vaat ettiği anayasa reformları yoluyla değişim sağlamaya odaklanmalılar.

Türkiyeli Kürt milliyetçiler, taleplerinde belirgin ve açık olmalılar ve örneğin PKK militanlar için af konusu gibi anlaşmalara sadık kalmalılar. Türkiye, Suriye, Irak ve İran’ın topraklarını bölerek bağımsız bir Kürdistan kurma fikrinden samimiyetle vazgeçtiklerine ve Türkiye içinde demokratik bir gelecek için uğraş verdiklerine dair Türkiye’nin batısındaki kamuoyunu ikna etmeliler. Odak noktası, savaşı sona erdirmeyi ve barışçıl araçlarla evrensel haklara ulaşmayı hedef almış, yasal, ulusal bir siyasi parti geliştirmek olmalı.

Uluslararası toplum üyeleri artık bu çatışmada yalnızca dolaylı roller oynuyorlar. 2007’den bu yana ABD, PKK’lı savaşçıların çoğunluğunun konuşlandığı dağlık Irak sınırında havadan keşifle gerçek zamanlı istihbarat sağlayarak NATO müttefiki olan Türkiye’yi destekliyor. AB devletleri, PKK’nın Avrupa’da para toplamasına ve yandaş kazanmasına izin vermenin tehlikelerinin geçtiğimiz yıllarda farkına vardılar. Ne var ki Türkiye, Kürt sorununu sadece askeri yöntemler kullanarak çözmeye karar verirse kendini bölgedeki demokratik standartları belirleyen ülke olarak inandırıcı şekilde takdim edemeyecektir. Meşru güvenlik önlemlerinin yanı sıra Türkiyeli Kürt vatandaşlarının evrensel insan haklarını tam anlamıyla tatmin etmeli. Türkiye için geçmişte Kürt istikrarsızlığının dış kaynağı olan iki ülkeden Suriye’deki güvenlik durumu kötüye giderken ve ABD’li askerler Irak’tan çekilirken Ankara, bu en acil ve tehlikeli sorununun içteki ana kökenlerini çözmek üzere cesur adımlar atmak için kaçınılmaz bir zorunlulukla yüzleşmeli.

İstanbul/Brüksel, 20 Eylül 2011

Executive Summary

A surge in violence has dashed plans for a negotiated end to the 27-year-old Kurdistan Workers’ Party (Partiya Kar­ke­rên Kurdistan, PKK) insurgency. Since Turkey’s elections in mid-June, clashes have killed more than 110 people, country-wide ethnic friction has hardened opinion, and the government has started bombing PKK bases and talking about an imminent ground offensive in northern Iraq. The PKK must immediately end its new wave of terrorist and insurgent attacks, and the Turkish authorities must control the escalation with the aim to halt all violence. A hot war and militaristic tactics did not solve the Kurdish problem in the 1990s and will not now. A solution can only lie in advancing the constitutional, language and legal reforms of the past decade that have gone part way to giving Tur­kish Kurds equal rights. Given the recent violence, returning to a positive dynamic requires a substantial strategic leap of imagination from both sides. Neither should allow itself to be swept away by armed conflict that has already killed more than 30,000 since 1984.

Related Content

The Turkish Kurd nationalist movement must firmly commit to a legal, non-violent struggle within Turkey, and its elected representatives must take up their seats in parliament, the only place to shape the country-wide reforms that can give Turkish Kurds long-denied universal rights. The Turkish authorities must implement radical judicial, social and political measures that persuade all Turkish Kurds they are fully respected citizens. They should reach out to non-violent nationalists and not abandon long-standing negotiations on disarmament with the PKK, including its jailed leader, Abdullah Öcalan. Although justified in acting resolutely to block the PKK’s recent attacks, the authorities must avoid falling into the trap of tit-for-tat escalation. Many big Turkish strikes against PKK bases in northern Iraq solved nothing in the past. As the more powerful party, the authorities should instead take the lead in creating opportunities to end the fighting.

For all its gaps, flaws, and unravelling since late 2009, the promises of the Democratic Opening developed by the ruling Justice and Development Party (Adalet ve Kalkınma Partisi, AKP) remain the best way forward. That initiative counts as Turkey’s most credible attempt to heal the open wounds of conflict between the state and its estimated 15-20 per cent Kurdish-speaking population. This report details more than a dozen concrete steps it has involved so far, including broadening access to Kurdish-language television, legislating the right to make political speeches in Kurdish and overseeing an end to almost all torture in Turkish jails. Others have led to a new sense of freedom in Kurdish cities, high-level talks with Öcalan and a greater readiness by mainstream commentators to discuss previously forbidden ideas, like a change in Öcalan’s jail conditions after a full peace deal or a federal disposition for the Kurdish-majority south east.

The outline of a deal to end the insurgency that was also under negotiation – an end to the fighting, major legal reforms, an amnesty and Turkish Kurd acceptance to work within the legal Turkish system – remains the best long-term outcome for both sides. But while making these reforms, the authorities have arrested hundreds of Turkish Kurd nationalists, including many elected municipal officials and other nationalist party members. More than 3,000 nationalist activists are behind bars, many punished as “terrorists” for the non-violent expression of opinions under laws for which the AKP is responsible. On the other hand, what should have been the centrepiece of the Democratic Opening – a ground-breaking PKK amnesty in October 2009 – foundered when Turkish Kurd nationalists exploited it for propaganda purposes.

AKP’s relatively open-minded approach has won it half the Turkish Kurds’ votes, but the government has to go further and fully engage the other half and its representatives, who are the decision-makers in the Kurdish nationalist movement. It should offer educational options that respect Kur­dish languages and culture and rewrite laws that unfairly jail nationalists as terrorists. It must also ensure its policies are fully implemented by all military, judicial and state bodies. Otherwise, as developments since the June 2011 elections show, the nationalists will feel unconvinced and threatened and be unready to reach a compromise deal.

AKP leaders must also speak out to convince mainstream Turkish public opinion that reform is essential to resolve the Kurdish problem; granting universal rights is not a concession; Turkish is not being undermined as the country’s official language; and almost all Turkish Kurds wish to continue living in a united Turkey. The government must order the security forces to try whenever possible to capture rather than kill PKK insurgents, and should engage the legal Kurdish nationalist party to the maximum extent.

For its part, the PKK must immediately end its attacks. The broader Turkish Kurd nationalist movement has to make unambiguously clear that targeting civilians, civil servants, police or military on routine patrols are unlikely to win them the greater rights that Kurds crave and deserve. Instead the deputies elected mainly from the Peace and Democracy Party (Barış ve Demokrasi Partisi, BDP) should take their seats in parliament and concentrate on winning change through the government’s promised constitutional reforms.

Turkish Kurd nationalists should be specific in their demands and stick to any agreements made, for instance on amnesties for insurgents. They must convince western Turkish opinion that they sincerely have switched from seeking an independent Kurdistan carved out of Turkey, Syria, Iraq and Iran to seeking a democratic future in Turkey. The focus should be on building up a legal national political party, committed to ending the fighting and achieving universal rights through peaceful means.

Members of the international community now play only indirect roles in this conflict. Since 2007, the U.S. has supported its NATO ally, Turkey, with real-time intelligence from aerial reconnaissance of the mountainous border with Iraq, where most PKK fighters are based. EU states have woken up in recent years to the danger of allowing the PKK to raise funds and recruit in Europe. But Turkey will be unable to present itself credibly as the regional democratic standard bearer if it chooses military means alone to try to solve its Kurdish problem. Alongside legitimate security measures, it must fully satisfy the universal human rights of its Turkish Kurd citizens. As the security situation deteriorates in Syria and U.S. troops pull out of Iraq – both countries that have in the past been sources of external Kurdish instability for Turkey – Ankara faces an imperative to take courageous steps to resolve the principal domestic roots of its most urgent and dangerous problem.

Istanbul/Brussels, 20 September 2011

Subscribe to Crisis Group’s Email Updates

Receive the best source of conflict analysis right in your inbox.